İlk aşamada, kişinin bilinciyle ilişkilendirip veya dışsallaştırmadığı bir içsel deneyim meydana gelir. Bu deneyim genellikle bedensel duyumlarda başlayan belirgin bir değişimi çağrıştırır. Örneğin hızlı kalp çarpıntısı, nefes darlığı, ani sıcak basması gibi somatik belirtiler olabileceği gibi belirsiz bir rahatsızlık hissi ya da huzursuzluk veren görsel bir imge veya adlandırılamayan bir kaygı da görülebilir.
Bir sonraki adımda ise bu deneyim, “yıkımsal düşünceler evresi” olarak adlandırılan hızla gelişen bir süreçle devam eder. Kişi kendine şu tür düşünceleri yönlendirmeye başlar: Ya kalp krizi geçiriyorum, Ya panik atak geçiriyorum, Ya kendimden geçer bayılırım gibi endişelerin ışığında, yakın bir felaketin kapıda olduğuna dair inanç güçlenir. Her bir birey için en anlamlı olan kaygı içeriği kendini gösterir.
Bu evrenin sonucunda, “Ya … olursa” gibi düşünceler içindeki olasılık artar ve kaygı hızla yükselir. Düşünceler o kadar hızlı belirir ki kişi bunların farkında bile olmayabilir. Böylece ikinci evreden sonra kaygı çok büyür ve bedensel belirtiler de bu düşünceleri daha da güçlendirir; bu karşılıklı etkileşim, kısır döngünün sürmesini sağlar.
Bir yandan kaygı, genellikle on dakikadan daha kısa bir sürede doruk noktasına ulaşır ve tam bir panik atağa dönüştürebilir. Ya da kişi bu durumu atlatmış olsa bile, tedirginlik ve endişe sürer; olabilecekler konusundaki korku, kişinin yeniden benzer bir durumu yaşamaya olan isteğini azaltır.
Sizde panik atağı yaşıyorsanız, yoğun bir terapötik süreçle bu durumla başa çıkmayı öğrenerek hayatınızdaki zorluklardan kurtulabilirsiniz.