Duygularımız, her an bizimle olan içsel rehberlerdir; ilişkilerimizden tutun da tepkilerimize kadar yaşamın çeşitli yönlerinde izler bırakırlar. Psikodinamik bir bakışla ele alındığında, duygular aynı zamanda bilinçdışının bir yansımasıdır ve onları tanımanın, iç dünyamızla daha uyumlu bir ilişki kurmanın anahtarı olduğu düşünülür. Bazı zamanlar duygular o kadar yoğun olabilir ki gerçeklikle olan bağlantımızı bu duygular kurarmış gibi hissedebiliriz. Farklı duygular bir araya geldiğinde birleşmiş bir deneyim ortaya çıkar ve bu da anlamlandırmayı bazen zorlaştırır. Duyguları adlandırmak, onları yaşama ve ifade etme sürecinin ilk adımıdır; böylece içsel süreçlerle daha barışık olabiliriz. Duygular yalnızca olumlu deneyimlerle sınırlı değildir; öfke, üzüntü, hayal kırıklığı ve korku gibi daha zorlayıcı duygular da bu kapsama dahildir. Adlandırdıkça ne istediğimizi ve hangi ihtiyaçları karşılamamız gerektiğini daha net kavrarız.
Öfke ve Kaygıyı Kısaca Tanımlamak Öfke çoğunlukla haksızlığa uğradığımızı hissettiğimizde veya ihtiyaçlarımız karşılanmadığında ortaya çıkan bir duygudur. Terapi sürecinde öfkenin yönetimi, kendi sınırlarımızı korumamıza ve ihtiyaçlarımızı karşılamaya yönelik bir yol ortaya koyar. Öfke, ateşe benzer: bazen yakıcı ve zarar verici olabilir, bazen ise iyileştirici ve dönüştürücü sonuçlar doğurabilir. Önemli olan bunu nasıl kullandığımızdır. Seanslarda bu duyguyu çalışmak, günlük yaşama taşıyabilecek beceriler kazandırır. Kaygı ise uygun bir ölçüde olduğunda faydalı işlevler görebilir: bir konuya karşı dikkatli olmamızı ve hazırlıklı olmamızı sağlar. Örneğin, her araba kullanırken emniyet kemerimizi takıp yola çıkmak gibi sağlıklı bir kaygı sizin güvenliğiniz için gereklidir. Ancak bu kaygı aşırıya kaçtığında, sürüşe bile engel olan bir korkuya dönüşebilir ve bu noktada kaygı üzerinde çalışmak gerekir. Kaygıyı tamamen yok edemeyiz ama onu daha yararlı bir biçimde yönetebiliriz.
Duygularımızı Bastırmanın Bedeni ve Zihni Nasıl Etkilediği Duyguların adını koymanın onları daha iyi anlamamıza ve başa çıkmamıza yardımcı olduğu çeşitli araştırmalarla desteklenmektedir. Duyguları ifade edebildiğimizde beynimizin duygusal işlemlerden sorumlu bölgeleri daha az aktif hale gelebilir; böylece duygulara uygun şekilde yanıt verme yeteneğimiz güçlenir. Duygu adlandırması, iç dünyamızla barış kurmamıza ve çevremizle sağlıklı iletişim kurmamıza olanak tanır. Aynı zamanda duyguları tanımak, onları bastırmanın yol açtığı zorlukları da azaltır; inkâr edilen duygular farklı şekillerde dışa vurabilir ve bedensel semptomlara yol açabilir. Bu nedenle duyguların adını koymak, kabul etmek ve onlarla yüzleşmek, psikolojik sağlık için temel bir adımdır. Bu süreç ayrıca kendimize karşı şefkat geliştirmemizi ve çevremizle kurduğumuz ilişkileri güçlendirmemizi sağlar. Bu yaklaşım, hayat yolculuğumuzu daha bilinçli ve keyifli bir biçimde sürdürmemizi destekler.
Kaynaklar
- Van der Kolk, B. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma. Penguin Books.
- Lieberman, M. D., Eisenberger, N. I., Crockett, M. J., Tom, S. M., Pfeifer, J. H., & Way, B. M. (2007). Putting feelings into words: Affect labeling disrupts amygdala activity in response to affective stimuli. Psychological Science, 18(5), 421-428.